Annelik mi sanatçılık mı? – AYŞEGÜL SÖNMEZ
Annelik mi sanatçılık mı?
Kadın sanatçıların annelik tecrübesiyle ilgili üretimlerine çağdaş sanatta yeterince yer verilmiyor. Ama Özgül Arslan’ın ‘İki Artı Bir’ sergisinde anneliğin ve kadınlığın görünmeyen bütün hallerini özetliyor
Anne olduktan sonra sanat üretimine bir süre ara veren Özgül Arslan, tam da bu konuyu anlatan bir sergiyle sanat dünyasına feminist bir dönüş yaptı. Mine Sanat Galerisi Asya Mekânı’nda yere yansıttığı videosunda ayaklarımızın dibinde siyah bir halıyı köpüklerle yıkarken anneliğin ve kadınlığın görünmeyen bütün hallerini özetlemekten geri durmuyor. O halı yıkar; narin kıyafeti, ölçülü jestleriyle köpükler çıkarırken biz izleyiciler de adeta bundan büyük bir haz alıyoruz. Videonun bir türlü bitmemesini, emeğin sürmesini, kadınlığın bilinen tüm inşasının devamını talep eden bir duruma düşüyoruz adeta…
Arslan, bu işini Peter Kogler’le birlikte İstanbul kültür başkenti ajansı desteğiyle gerçekleştirmiş. Sergideki resimler ise sanatçının sanatına bir süre ara verme nedenini, kızını konu ediniyor. Kızını bir türlü tam olarak göremesek de -bazen ayaklarını bazen belden aşağı silüetini çoğu zaman gölgesini görüyoruz- sergi onun, annesinin dünyasını maddi ve manevi nasıl işgal ettiğini anlatıyor. Adeta tarif ediyor. Hatta bunun haritasını çıkarıyor. Onun sitesi resmi örneğin…
Annelik ve çağdaş sanat
Kızının minik legosunu kocaman bir anıt gibi tuvalde yeniden üreten Arslan, onun çadırı’nda da yine kızının çadırını ve onun içine girişini büyük bir ihtimalle hayatına girişini resmediyor. Onun ayakkabısı, onun atlı karıncası ve onun şemşiyesi, siyah beyaz zebra desenli fonlarda anneliğin biyolojik olmayan inşasına ilişkin fetiş nesneler olarak yerlerini alıyorlar. ‘İki Artı Bir’ sergisinin katalogunda feminist duruşuyla tanınan bir başka kadın sanatçı Nancy Atakan’ın anlamlı bir yazısı yer alıyor. Bu yazıda Mary Kelly’den* ve Lucy Lippard’dan dem vuran Nancy Atakan onlardan bahsetmekte ve şu soruyu sormakta çok haklı: “2010 yılında neden çocuk sahibi kadın sanatçıların, bu konunun bazı yönlerini sanat eserlerinde irdelemediklerini soruyorum…”
Atakan, her ne kadar Canan Şenol, Gül Ilgaz, Gülçin Aksoy, Nazan Azeri gibi isimleri saysa da, kadın sanatçıların annelik tecrübesiyle ilgili üretimlerine çağdaş sanatta yeterince yer verilmediğini belirtiyor. Nancy Atakan, kesinlikle haklı. Ama eksikliğin nedenini nerede aramalı? Griselda Pollock’un meşhur makalesi Modernlik ve Kadınlığın Mekanları’nda mı? Anne olur filan resmi bırakır diyerek kadın sanatçılardan iş almayan zihniyette mi? Yoksa cumhuriyet modernleşmesinin kadına giydirdiği tayyörde mi? Aksu Bora’nun meşhur makalesi ‘Annesiz Kızları’ da hatırlayarak annesinin değil de babasının kızı olan Cumhuriyet kızlarının sanatçı olarak annelik deneyimlerini aktarmaları için hala biraz daha bekleyeceğiz sanırım…
*Amerikalı feminist sanatçı Mary Kelly, Doğum Sonrası Belgesi’nde annenin sahip olma ve yitirme fantezilerinden söz açtı. Anne-çocuk çiftinin varsayılan bütünlüğünü annelik sürecini psikolojik bir laboratuvar gibi araştırarak sorguladı. Böylelikle anneliğin biyolojik olarak verili olmaktan çok inşa edilmiş bir durum olduğunu iddia ediyordu. İşin, bir dizi saydam kutuda teşhir edilen bir bölümü anne ile oğlu arasındaki konuşmaların kaydıydı. Konuşmalar çocuk okula başlamak üzere aileden ayrılacağı sırada gerçekleşmişti. Her kutu çocuğun çizdiği deseni, sözlerini, annenin tepkisini ve annenin günlüğünü içeriyordu. Mary Kelly işini ise şöyle açıklar: “ Sanat nesnesini temelinde yatan bilinçdışı işleyişlere işaret etmek akacıyla açıkça bir fetiş nesnesi olarak kullanıyorum. Lekelerin, işaretlerin ve sözcük baskılarının kendi başlarına taşıdıkları simgesel değer çok önemsiz olabilir, ama bunlar benim yaşam deneyimimde çok büyük bir etki gücüne sahip.”