HERE RIGHT NOW – ŞİMDİ BURADA
ŞİMDİ BURADA
Tarihsel ve aktüel olarak entelektüel jimnastiğin önemli bir kavramıdır Ütopya. İdeali ve hayali birarada barındırması hasebiyle; devlet, toplum ve mekân açısından muazzam çağrışımlarıyla düş ve mücadele gücünü kamçılayan bir kavramdır. Ancak ister edebi olsun, ister mitolojik, ister bilimsel, bütün ütopya tasavvurları ilk başta gelip mekâna, daha özelinde kente dayanır, ki zaten etimolojik olarak da olmayan yer’in kabaca ideal ve hayalî formudur Ütopya.
İkincil olarak bütün bu tasavvurların toplumsal düzene vaat ettiği şey, eşitlik ve özgürlüktür. Teolojik veya rasyonel mantalite içinde eşit ve özgür kulların veya yurttaşların bugüne kadar var olmamış bir düzen içindeki sorunsuz birlikteliğinin adıdır Ütopya. Gerçi bu özgürlük meselesi her zaman tartışmalı bir konu olagelmiştir. Ütopya ülkesinde, adasında, veya kentinde yaşayan insanların özgürlüğü daima bir üst-otorite tarafından sınırlandırılabilir. Ancak Ütopya tasarımları, yukarda da değindiğimiz gibi, fiziksel bir varlık olarak mekândan bağımsız düşünülemez. Burası hayalî de olsa bir yer’dir nihayetinde.
Yazınsal/düşsel olanın fiziki mekânla sıkı işbirliğini görmekteyiz bu üretimlerde. Ütopya ülkesinde bir bütün olarak ince ince hesaplanmış toplumsal hayatın detayları kendini mekânsal varoluşta somutlaştırır. Sokaklar, evler, odalar, eğlence ve dinlence mekânları, okullar, kanallar, barajlar, depolar, parklar, bahçeler vs. bir bir dizayn edilmiştir. Kısacası Ütopya’da bütün coğrafya bir makine gibi, bir saat gibi işlevini yerine getirir. Aksayan bir yer olursa da derhal müdahale edilir, eskisinden daha iyi işlemesine çalışılır. Bu düzlemde planlamacılar, teknokratlar, mühendisler toplum düzeni için her an tetikte bekleyen otoriteler olarak önemli rollere sahiptir.
Ütopya literatürünün babası sayılan Platon’un Devlet’i, yine klasiklerden,Thomas More’un Ütopya’sı ve Campanella’nın Güneş Ülkesi eserleri tamamen ideal kent tasarımlarıdır. Modern edebiyattaki ütopya tasvirlerinin de neredeyse tamamı kenti odağına alır. Bu eserlerle eşzamanlı ve artzamanlı ortaya çıkan gerçek kent tasarımlarında mimarlar, mühendis ve planlamacılar ideal kent arayışlarını çizimlerine veya yapıtlarına yansıtmışlardır. Nihayetinde ütopya kentleri, gerçek kentlerde olmayan özellikler idealize edilerek kurgulanmıştır.
Sanayileşmeyle hamle yapan ulus-devletlerde toplumsallığın kırsal alanla bağının zayıflaması, iktidar düzenekleri için kentin yeniden planlanması ihtiyacı mimar-mühendisleri başat aktörler olarak ütopik tasarımlara itmiştir. Ebenezer Howard, La Corbusier, Hausmann bu tasarımcılardan birkaçı olarak sıralanabilir. Otoriter, totaliter rejimlerin yükselişiyle aynı zamana denk gelen bu ideal kent girişimleri, eski kentlerin grotesk geometrisiyle oynamayı beraberinde getirmiştir. İyi, sağlıklı, güvenlikli ve düzenli hayat diskuru etrafında ideal toplumlar/uluslar yaratmak için mekân/kent tasarımı iktidarlar tarafından yeniden ele alınmış ve günümüze kadar artarak süren bir arzu olarak varlık göstermiştir.
Kentin içine mükemmel bir geometriyle müdahale etmek, kentte ve toplumda kontrol edilebilir bir tasarım yaratmak günümüz hegemonyaları için de vazgeçilmez bir siyaset aracıdır. Kent içinde veya çeperinde ideal kent ve yaşantı modellerine dair öneriler, birer öneriden çok, doğrudan veya dolaylı birer tahakküm aracı olmaktadır. Neoliberalizmin, yerel iktidarlar eliyle, yeniden ve yeniden konut üretip ranta ve borçlandırmaya dayalı zor politikası inşa etmesi, ütopik tasarımlar olarak pazarlanabilmektedir. Bol güvenlikli, refah, huzur ve eğlence vaat eden türdeş binaların (toplu konutların) hızla artması kent merkezlerinden çepere yayılan Leviathan’ı andırmaktadır. Yoksulların ve dezavantajlı toplulukların gözden ırak, kentten izole bir yaşama mahkûm edilmesi bu zor-politiğin gereğidir. Ulusaşırı bütün coğrafyalarda benzer bir pratiğin işleyişi, idealize toplum veya kentin hayalini bambaşka bir bilinç ve imgeye indirgeyebilmektedir.
Bu bütün eşliğinde gelip dayandığımız nokta, bu yer üzerindeki hayatlar sorunudur. Şimdi’nin ve Burada Olan’ın hayatıdır aslolan. Olmayan bir yer anlamında kullanılmış bu kavrama karşı, olan ve yaşayan bu yer’in ütopyası nedir? Şimdi’nin Ütopya’sı ne olabilir? Yaratılmaya çalışılan ideal yer ve mekânların hayatlar ve kültürler üzerindeki kontrolsüz hegemonyası bedenlerimize nasıl işliyor? Bu hegemonyanın ideali/ütopyası nedir ve bu gidişata karşı aciliyetini koruyan el freni nasıl kendini gösterir? Yani uzak ve sonsuz bir zamana havale edilmiş soğuk bir ütopyaya karşı bu yer’in ve ânın sıcak ütopya’sı nedir? Walter Benjamin’in deyişiyle yeteri kadar kötülük birikmedi mi bugünü ve yeri kurtarmak adına?
Söylenebilir ki, bu sömürü, şiddet, ekolojik, kültürel ve fiziki soykırım, ayrımcılık, temsiliyetteki ve paylaşımdaki adaletsizlik; ütopyanın eşitlik, özgürlük ve adalet halkasına bugünden ve buradan bağlanması elzem bir siyaset gibi görünüyor. Şimdi’de var olan, yaşayan, etkisini bütün bedenimizde hissettiren çözülmeye karşı Şimdi ve Burada ne söylenebilir?
Sisifos söylenindeki gibi elimize verilmiş kayayı (yaşamları) tepeye sonsuz tekrarla çıkarma cezası, imkânsız tepeyi bir ütopya kılar mı yoksa kayayı olduğu yere bırakmak mıdır yaşadığımız yeri ve zamanı ütopik kılan? Yaşadığımız kentler veya yaşamın bütün formlarıyla sürdüğü her mecra ve mekân şimdi ve burada bir çıkış yolu yaratmak için önümüzde duruyor mu?
Şimdi Burada!
Küratör
Mahmut Wenda Koyuncu
Sanatçılar
Akif Selçukoğlu, Dilan Cudi Saruhan, Elçin Acun, Fatoş İrwen, Mahmut Celayir, Mehmet Çeper, Murat Morova, Nalan Yırtmaç, Neriman Polat, Nurcan Gündoğan, Ömer Tevfik Erten, Özge Topçu, Özgül Arslan, Ramize Erer, Tıfak Arslan